Tarihçe 14 Nisan 2024, 17:41
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE DAMAL
Coğrafi konumları itibariyle Ardahan’ın kuzeydoğusunda yer alan Damal İlçesi, Gürcistan yolu üzerinde Ardahan iline bağlı bir ilçe konumundadır. Bölge eski kaynaklarda Meşe Ardahan olarak geçmektedir. İlçe batı ve güneyde Hanak ilçe sınırı, doğuda Çıldır ilçe sınırı ve Gürcistan sınırı, kuzeyde de Posof ilçe sınırı ile çevrilidir. Arazi engebeli olup her tarafı tepelerle çevrili, yılın 6 ayı karlarla kaplı kuzey batısında kar ve dumanıyla ünlü Ilgar Dağı (2918 m), doğusunda Sivri Dağ (2885 m) ve Kel Dağ’ın (3033 m) yer aldığı tipik bir Doğu Anadolu ilçesidir.
Ardahan ve çevresinin tarihsel gelişimi ile ilgili yapılan araştırmalara göre bölgeye ilk olarak Urartuların hâkim oldukları görülmektedir. Urartuların bıraktığı bir yazıt Çıldır gölü çevresinde bulunmuştur. Bu yazıt, çivi yazısı karakteri taşımaktadır. Urartulardan sonra İran’dan batıya yayılan Medler yöreye hâkim olmuşlardır. Onları Kimmer ve Saka/İskitler izlemiştir. Ancak bunların hâkimiyetleri kısa bir zamanı kapsamaktadır. Bölge ile ilgili yapılan diğer tarih araştırmalarına göre bölgenin tarihsel serüvenini taş devrine kadar götürmek de mümkündür. Neolitik dönem taş anıt, duvar resimleri, ilk Tunç Devrinde kaz ve ördek avlandığını gösteren ağaç figürlerine Koyunpınar mağaralarında rastlanmıştır. Ayrıca Fahrettin Kırzıoğlu/Kars Tarihi adlı kitabında şu bilgileri kaydetmiştir. “Madeni eşya olarak da Ardahan’ın Koyunpınar köyü arazisinde kalecik höyüğü yanında bakır çağı tabakaları arasında, bakır veya tunçtan yapılmış harp aleti (mızrak ucu) bulunmuştur.” Erzurum’un Garin, Tiflis, Anı, Kars gibi şehirlerin canlanması ile Ardahan yöresi de tarihi hadiselerde yerini almaya başlamıştır.
Urartular, Kafkas kabileleri, Kimmerler, İskitler, Cavaklar, Gogarlar, Kumanlar/Kıpçaklar, Selçuklular ile gelen Türkmenler, Moğolların önünden kaçarak Gürcistan’a ve diğer Kars Yaylalarına sığınan diğer Türk kabileleri, Kara ve Akkoyunlu beylikleri, iskân siyaseti sonucu yöreye yerleştirilenler, bu bölgede günümüze kadar hâkim olmuş unsurlardır.
Ardahan ve çevresinin İslamiyet ile tanışması ise 642 tarihlerine rastlamaktadır. Bununla beraber yöreye ilk Türk akınları 1053 yılından itibaren Kutalmış idaresinde başlamıştır. Ancak Kars ve Ardahan yöresinin fethi önce 1054’te Tuğrul Bey, 1058 yılında ise Çağrı Bey ‘in oğlu Yakuti Bey tarafından gerçekleştirilmiş fakat bu sırada Kars ve Ani kaleleri ele geçirilememiştir. Bunlardan Ani 1064’te, Kars ise 1067 yılında Alparslan tarafından zapt edilmiştir. Ardahan ve çevresinin de bu tarihlerde Türkler ’in eline geçtiği tahmin edilmektedir. Bölge, Selçuklulardan sonra kısa bir süre Gürcü prenslerinin, Moğolların, İlhanlıların, hâkimiyet sahası içine girmiştir.
Bölge, XIV. yy’ da Atabeyler ve Karakoyunlular arasında sıkça el değiştirmiş, (Kırzıoğlu, 1953: 485). XV. yy ‘da ise Uzun Hasan Tarafından Akkoyunlu devleti topraklarına dâhil edilmiştir. 1473 tarihinde Osmanlılar ve Akkoyunlular arasında yaşanan Otlukbeli Meydan Savaşı sonrasında Akkoyunlular yenilmiştir. Bu tarihten sonra Atabeyler, yeniden Ardahan ve çevresine hâkim olmuşlardır. (Konukçu, 1999: 57). Ardahan ve çevresinin Osmanlı İmparatorluğu hâkimiyet sahası içerisine girmesi ise Kanuni Sultan Süleyman dönemine (1555-1556) rastlamaktadır (Kırzıoğlu, 1953: 523).
XIX. yy başlarından itibaren ise Rus tehdidi altına giren ve Elviye-i Selase olarak bilinen Kars, Ardahan ve Batum, 1828 yılında ilk Rus istilası gerçekleşmiş olup bunun sonucunda Edirne Ant. İmzalanmıştır. Edirne Antlaşması ile bölgedeki savaşa fiili olarak son verdi. Çıldır, Ahıska, Ahılkelek savaş tazminatı olarak Rusya'ya verildi. Buna karşılık Ardahan, Göle, Oltu, Poskhov, Şavşat, Livana Osmanlılara geri veriliyordu. Bu antlaşmadan sonra Ruslar, Ermenileri sınır gerisine çekmeye başladılar. Edirne antlaşması, Ardahan için yeni bir devrin başlamasına sebep olmuştu. Çünkü Ahıska ve Ahılkelek'in Rusların eline geçmesiyle Ardahan Osmanlı devletinin kuzeydoğudaki son toprağı yani Serhat Şehri durumuna düşmüştü. İkinci Rus İstilası ise 1855-1856 yılları arasında gerçekleşmiştir. İkinci Rus istilasının sonucunda ise Ardahan'ın kaderi, bir yıl sonra Paris Antlaşmasıyla belirlendi. İngiltere'nin zorlamasıyla Rusya, Kars ve öteki Osmanlı arazisini boşaltacaktı. 30 Mart 1856'da yürürlüğe giren antlaşmayla Ruslar, Kars ve Ardahan'ı boşalttılar. Ardahan, bu tarihten sonra tekrar Osmanlı idaresine geçti. 1877-1878 (93 Harbi) Savaşlarına kadar sükûnet havasına kavuşmuş oldu.
Üçüncü Rus istilası 1877-1878 (93 Harbi) tarihleri arasında gerçekleşmiş olup, Kars ve Erzurum Rus pençesine düştü, Ardahan'da istila edildi. 3 Mart 1878'de İstanbul'un banliyösü durumundaki Yeşilköy'de Ayestefanos'ta Osmanlı ve Rus tarafları bir araya gelerek Yeşilköy (Ayestefanos) antlaşmasını imzaladılar. Buna göre Kars, Ardahan, Batum ve Eleşkirt savaş tazminatı olarak Rusya'ya bırakılıyordu. Böylece kara günler ve vatan hasreti başlamış oluyordu. Gerçekten de binlerce yıllık Türk diyarı Serhat Ardahan'ın düşüşü bütün Türk kamuoyunda büyük infial uyandırmıştı.
Daha sonra 1917’de Rusya'da Bolşevikler ihtilâl yaparak, Çarlık rejimi yıktılar. Bunun sonucunda yeni hükümet kayıtsız ve şartsız savaştan çekildiğini ilân ederek, Rusya Hükümeti 3 Mart 1918'de Osmanlı Devletiyle Brest-Litovsk antlaşması ile barış yaptı. Osmanlı Devleti'nin toprak kazandığı en son antlaşmadır. Brest-Litovsk barışıyla ortaya çıkan Ardahan ve Kars'ın kurtuluş sevinci fazla uzun sürmedi. Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı İmparatorluğu’nun müttefikleri yenilip savaş dışı kalınca, Osmanlı Devleti de çok ağır hükümler taşıyan Mondros Mütarekesi'ni imzalamak zorunda kaldı. Mondros Mütarekesine göre Osmanlı Devleti, Elviye-i Selase'yi boşaltmak zorundaydı. Büyük devletlerin gizli maksadı bölgede kendi himayelerinde bir Ermenistan devleti kurmaktı. I. Dünya Savaşı sonrası popüler olan Wilson Prensipleri ‘ne göre her millet yaşadığı yerde Self-Determinasyon hakkına sahipti. Yani nüfus olarak çoğunlukta oldukları yerlerde kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptiler. Büyük devletlerin himayesinde olan Ermeniler, bölgede aleyhlerine olan nüfus dengesini lehlerine çevirebilmek amacıyla katliamlara, yani bir etnik temizlik harekâtına giriştiler. Ayrıca Gürcülerin de Ardahan üzerinde talepleri vardı. Gürcüler 20 Nisan 1919'da Ardahan'ı işgal ettiler. Göle'ye kadar ilerleyen Gürcüler bu sırada Ardahan'da konuşlanmış bulunan Millî Kuvvetler tarafından püskürtüldüler. Aynı anda harekete geçen eli kanlı Ermeni çeteleri, yörede binlerce silahsız ve savunmasız Türkü katlettiler.
Ardahan, uzun zamandan beri beklediği kurtuluş ve şanlı bayrağımıza kavuşma hülyasını 23 Şubat 1921 günü gerçekleştirdi. Ardahan'a Türk Bayrağı çekildi. Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti arasında 16 Mart 1921'de imzalanan antlaşmadır. Bu antlaşma ve devamı niteliğindeki antlaşmalarla belirlenmiş olan sınırlar günümüzde Türkiye, Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan arasında hâlen geçerlidir. 1926'ya kadar vilâyet statüsünde bulunan Ardahan 30 Mayıs 1926 tarih ve 877 sayılı kanun ile kaza haline dönüştürüldü. Bu karar 26 Haziran 1926 tarih ve 404 numaralı Resmî Ceride ‘de ilan edilmiştir. Ardahan, yarım yüzyıldan fazla, tam 66 yıl Kars iline bağlı bir ilçe olarak yer aldı. 27 Mayıs 1992 tarih ve 3806 sayılı kanun ile tekrar 1921'deki gibi bir İl haline getirildi.
Damal 3 Mart 1921 ‘de Türkiye Cumhuriyeti topraklarına katılmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra Damal, nihai olarak 21 köyle birlikte Kars’ın Posof ilçesine bağlanmıştır. Daha sonra Damal 1954-1958 tarihleri arasında Kars’tan ayrılarak Ardahan ilçesine bağlanmıştır. Hanak Nahiyesinin 1958 tarihinde ilçe statüsüne getirilmesi sonucu köyleriyle birlikte Hanak ilçesine bağlanmış, 1972 yılında belediye kurularak kasaba statüsüne dönüşmüştür. 1992 yılında Ardahan’ın il olması ile Damal da ilçe konumuna getirilmiştir. İlçenin 8 mahalle 7 köyü vardır. İlçede günümüze gelebilen eserler arasında; Seyitören Köyü Kızlar Kalesi, Otağlı Köyü Gacibe Kalesi, Üçdere köyünde yıkılmış durumda olan karanlık Kale ve Çala Manastırı vardır. Konuksever Mahallesinde bulunan kilise ve Oburcak Köyü içerisinde bulunan anıt mezar bulunmaktadır. İlçe toprakları engebeli plato görünümünde olup Rakımı 2100 m. yükseklikteki ilçenin yüzölçümü 268 km2’dir. İlçenin 2020 yılı toplam nüfusu 5172. ilçe toplam erkek nüfusu 2793, kadın nüfusu 2379. İlçe Merkez nüfusu 2891, bu Merkez nüfusun 1558 'i Erkek, 1333'ü kadın nüfustur.
İlçede karasal iklim hüküm sürmekte olup, yağış ülke ortalamasının altındadır. Genellikle yaz yağışları görülmekte olup bitki örtüsü çayırdır. Sıcaklık kış mevsiminde eksi 20-30 dereceye kadar düşer. İlçenin ekonomisi hayvancılığa dayalıdır. Yörede karasal iklim hüküm sürdüğünden sebze ve meyve tarımı yapılamadığından, elde edilen tarım ürünleri tamamen hayvan yemini karşılamak içindir. Yaylalarda mera hayvancılığı yapılmakta olup bunlardan süt ve peynir elde edilmektedir. Arıcılık halkın gelirine katkıda bulunmaktadır. Ülkemiz için oldukça önemli olan; Şahdeniz, BTC ve TANAP gibi uluslararası enerji hatlarının güzergâhı üzerinde olan ilçemiz, bu enerji hatlarının birleştiği kavşak konumundadır. Hâlihazırda inşaatı devam eden Türkiye – Gürcistan yolu ve Ilgar tünelinin tamamlanmasıyla ilçemizin jeopolitik önemi oldukça artacaktır. Ayrıca ilçede yöreye özgü Damal bebekleri de ekonomisinde önemli bir yer tutmaktadır. Damal Bebeği 1996 yılında Japonya’da düzenlenen ‘’Yöresel Folklorik Bebekler’’ yarışmasında el emeği kategorisinde Dünya birincisi olmuştur. Plastik veya ahşap üzerine, yöresel motiflerle kumaş ve boncuk işleyerek giydirdikleri minyatür bebeklere Damal Bebeği denmektedir. Sadece Damal ve yöresinde kullanılan bu kıyafetler Türkmen kadınlarının kıyafetinden esinlenilerek yapılmıştır. Ayrıca geleneksel Türkmen kıyafetlerinde kullanılan kumaş, bez ve boncuğun oluşturduğu renk cümbüşü gökkuşağının tüm renklerini barındırdığı için de doğayı da temsil etmektedir.
İlimizin en önemli doğal güzelliklerinden biri de, Damal İlçemizin dağlarına yansıyan "Atatürk Silueti”dir. Her yıl 15 Haziran-15 Temmuz tarihleri arasında Damal İlçemizin Aşağı Gündeş Köyü(Ata Mahallesi), Karadağ yamaçlarında oluşan bu olay, bir doğa harikasıdır. Bu tarihler arasında güneş batarken dağın bir tarafının gölgesi diğer tarafına yansımakta ve tamamen doğal olarak Ulu Önder Atatürk'ün Siluetini oluşturmaktadır. Atatürk Silueti ilk olarak 1954’te Yukarı Gündeş köyünde çobanlık yapan Adıgüzel Kırmızıgül tarafından fark edildi. Siluetin fotoğrafları da gazeteci Erdoğan Kumru tarafından çekilerek 1975 yılında Genelkurmay Başkanlığı’na gönderilmiştir.
Bu siluetin oluşmasıyla Damal İlçesinde de 1996 yılından itibaren her yıl temmuz ayında “Atatürk’ün İzinde ve Gölgesinde Damal Şenlikleri” düzenlenmektedir. Covid-19 salgını nedeniyle 2020 yılı şenlikleri düzenlenememiştir. Her geçen yıl tanınırlığının artmasıyla yerel ve ulusal basında ilgi gören “Atatürk’ün İzinde ve Gölgesinde Damal Şenlikleri” bölge turizmine de büyük bir katkı sağlamaktadır. Bu nedenle Mustafa Kemal mahallesinde bulunan alana Atatürk’ün Silueti’ni izlemek için 1000 kişilik amfi tiyatro, protokol alanı ve otoparktan oluşan bir yapı inşa edilerek hizmete açılmış olup havanın güneşli olması durumunda seyir alanında izlenebilmektedir. Bu doğa harikasını deneyimlemek isteyen fotoğraf sanatçıları, yerel ve yabancı turistler her yıl ilçemize akın etmektedir. Atatürk Silueti Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını koruma Kurulu tarafından 23 Ekim 2019 günü aldığı kararla Ardahan’ın Damal ilçesindeki araziyi Atatürk Silueti doğal Sit Alanı olarak belirlenmiştir.